Sosyal Sorumluluk Proje önerileri için açılıştan 2(İki) Ay öncesine kadar ARTANKARA yönetimine başvurarak, onaylanan projelere fuarda yer tahsisi sağlanabilir. ARTANKARA olarak Sosyal sorumluluk alanında çalışmalarımızı önümüzdeki dönemlerde de büyüterek sürdürmeyi hedefliyoruz.
2022 yılında kurulan Arkheselection, sayısal evrende sayısal sanat eserlerinin tekilliğini belgeleyen ve koruma altına alınmasını sağlayan NFT’lerin; (“Non Fungable Token”, değiştirilemez/yerine başka bir şey koyulamaz token/jeton/ Sembol ya da gösterge) geleceğin ekran arkasındaki dünyası için taşıdığı önemi görerek kurulmuş, Sanat Eserleri özelinde hizmet veren küresel bir NFT Pazar Yeri’dir. Arkheselection, sadece otantikliği belgelenmiş eserleri, küratör vasıtasıyla sisteme kazandırır; sanatçı, eser, sergi özelinde tanıtım faaliyetlerini yürütür, Sayısal Galeri organizasyonları düzenler ve teknik destek verir.
Biz insanların yarattığı atık malzemeler etki alanımız içindeki hayvan yaşantısını ve doğayı bozma eğilimindedir. Hayvan heykelleri insanların hayvanlar ve doğal hayat için daha adil ve dürüst davranılmasını teşvik eder. Hurda metal ve plastiklerden yapılan bu heykellerin hassas ve sıcak algıları dönüşümün nedenli etkili olabileceğini bize hatırlatır.
Sanatçıların ürettiği bu heykeller onların bakış açısını anlattığı gibi dünya için faydacı ve tüketim toplumuna bir eleştiri de yapıyor.
Bu yıl 10. yılını kutlayacak olan Art Ankara Çağdaş Sanat Fuarı 2024 için özel olarak tasarlanan, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzik ve Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümünde öğrenim gören Lisans ve Yüksek Lisans öğrencilerinin katılımı ile gerçekleştirilen “BU NEYİN KAFASI?” temalı Seramik-Heykel enstalasyon projesi ile fuara katılım sağlanmaktadır.
Proje kapsamında 26 kişinin katılımı ile yapılan ve yaklaşık 40 tane seramik-heykel büst çalışmalarından oluşan büyük bir seramik enstalasyon projesi olarak planlanmıştır. Toplumsal farkındalık için insanları sanat yolu ile düşündürmeye davet eden projede, sanat eğitiminin henüz başında olan genç arkadaşların içinde yaşadığı toplumu, savaşları, depremleri, felaketleri, krizler v.b. gibi konuları yani hayatlarını ve hayallerini sorguladıkları bu proje ile kimi zaman hayrete düştüklerinde kimi zaman sinirlendiklerinde kimi zaman da kahkahalara boğulduklarında hatta genç yaşlı demeden hepimizin günlük yaşamımızda kullandığı bir sözden yola çıkarak “BU NEYİN KAFASI?” Projesi ile herkesi hayatlarımızı ve hayallerimizi sorgulamaya davet ediyoruz.
“100 Yıla Uzanan Eller” proje sergisi, Seramik Sanatçısı Hamiye Çolakoğlu’nun yaşamı, anıları ve eserleri aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında onun sanatçılığını, zamanın ve mekânın sınırlarını aşan bir perspektifle anmaktadır. Hamiye Çolakoğlu’nun seramik büstünde, klasik bir anlayışla tasarlanmış yüz ve arkasındaki eller, sanatçının çağdaş vizyonunu simgelemektedir. Seramik eller, bir sanat manifestosu gibi, geçmişten bugüne uzanan bir öykünün taşıyıcısıdır.
Büstteki en özel detaylardan biri ise, sanatçının 2003 yılında PTT’nin düzenlediği “Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılına Mektup” çağrısıyla kendi elleriyle kaleme aldığı mektubunun projeksiyon ile yansıtılmasıdır. İç boşluğa entegre edilmiş projeksiyon, zamanın ötesinde bir deneyim sunarak izleyicileri bir sanat ve cumhuriyet vizyonuyla buluşturmaktadır.
“100 Yıla Uzanan Eller” projesi, izleyicilere interaktif bir sanat deneyimi sunar. Hamiye Çolakoğlu’nu ellerinden süzülen ışık sayesinde, mektubu, anıları ve eserleri ile birleşerek, büstün de sınırlarını aşan bir ifadeye dönüşmektedir. Bu özel sergi, Hamiye Çolakoğlu’nun bugün artık adına kurulmuş olan bir Seramik Müzesi ile geleceğe taşınan sanatsal mirasını, yetiştirdiği yüzlerce öğrenciyi, Cumhuriyetin kazandırdıklarıyla birleştirerek, izleyicilere sanat evreninde zamanı aşan büyüleyici ufkunu keşfetme fırsatı sunmaktadır. “100 Yıla Uzanan Eller,” sanatın gücünü ve Cumhuriyet vizyonunu bir araya getirerek, izleyicilere unutulmaz bir sergi deneyimi yaşatmayı hedeflemektedir.
Atis Fuarcılık A.Ş. tarafından gerçekleştirilen ve her yıl yapılması planlanan, küratörlüğünü Prof. Dr. Kıymet Giray’ın üstlendiği Fresh Ankara Projesi, “Bugünün Gençleri Yarının Sanatçıları” anlayışı ve “Sadece Kendin Ol” sloganıyla yola çıkmakta, güzel sanatlar alanında öğrenim görmekte olan veya yeni mezun gençlerin, ilk eserlerinin tanıtılmasını ve sanat dünyasına takdim edilmelerini öncelikli hedefi olarak görmektedir.
Prof. Dr. İsmail Ateş, Prof. Dr. Zehra Çobanlı, Doç. Dr. Bülent Çınar ve Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı Dr. Alper Özkan’ın seçici kurulu oluşturduğu etkinlik kapsamında, 68 ilden 17-27 yaş arası 545 genç sanatçının eserleri değerlendirilmiş, 52 ilden 200 sanatçının üçer adet eseri sergilenmeye layık görülmüştür.
Antik Roma dönemine kadar Anadolu’da varlığını sürdüren uygarlıklardan biri olan Frig Kültürü, Antik Roma ve Yunan Kültürleri’nin oluşumuna tıpkı diğer Anadolu Uygarlıkları gibi kaynak oluşturmuştur. Başkent Ankara’nın en önemli tarihi bölgesi GORDİON Antik Kenti’nin Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmesiyle bu tarihi olaya dikkat çekilerek atölye dersinde öğrencilere çalışmaları için “GORDİON Antik Kenti” konusu verilmiştir.
Friglerin Gordion (Yassıhöyük) ile birlikte iki önemli merkezinden biri olan Midas Yazılıkaya Açık Hava Kutsal Alanı, Frig vadisindeki en önemli gezi noktasıdır. Asurlular için ‘Muşkili Mita’ olarak bilinen Kral Midas, MÖ 738 – MÖ 696 yılları arasında en ünlü Frigya Kralıdır. Dünya edebiyatını şekillendiren Antik Yunan ve Roma Mitolojileri de dahil olmak üzere pek çok mitolojik hikâyeye konu olmuştur. Bunlardan bazıları; Midas’ın dokunduğu her şeyi altına çevirmesi, kulaklarının eşek kulakları olması en çok bilinen hikayelerdir. Bu hikayeler birçok sanatçıya ilham olmuş ve eserler üretmelerine neden olmuştur. Midas ve Gordion ile ilgili birçok tiyatro eseri de sahnelenmiştir. Bu proje ile Kral Midas’ın hikayelerinin ışığında 21. yüzyıl sanatçı adaylarıyla çağdaş eserler gerçekleştirilmiştir.
Mutlu Başkaya
Öncesi ve sonrası metafizik olan her bir inanç ve düşünce sistemi ile tarif edilmeye çalışılan iki sınırın arasıdır yaşam. Geçmişi ve geleceği ile öyküsü her ne olursa olsun, el ile tutulan, maddesine dokunulan, sahnede olunan andır. Ve dekoru özenle hazırlanmış bu sahnede, her bir oyuncu özenle seçilmiş ve yerleştirilmiştir. Herkes, rolüne uygun bir doğallıkta donanımlarına ve yetenekleri ile can bulmuştur. Dekorun her parçası ve her bir can, aynı derecede önemlidir.
İyi bir oyun, ancak bütünü oluşturan her öznenin ve her nesnenin üstüne düşen sorumluluğu taşıması, görevi yapması, biyolojik, sosyolojik, psikolojik haklarının sınırlarını koruması ile mümkün olabilmektedir. Kendisine baş rol oyunculuğunun verildiğini zanneden veya yakıştıran bir kısım insan, kişisel hırsları veya bireysel öne çıkma çabaları ile diğer bütün canlıların yaşamlarından, rol çalarak oyunu bozabilir, hatta sahneyi tamamen değiştirmeye kalkıp, başka yaşamlara gereğinden fazla müdahale etme cür’etinde bulunarak bütün oyunu mahvedebilir. Doğa yasaları ve sistematiğiyle sürdürülebilir bir yaşam formu olduğundan, yapılan her olumsuz müdahale, yaşama hakkına kastetmektedir. Canlıların yaşama hakkına dokunmanın sonuçlarından ancak ve sadece, haddini aşan insanoğlu sorumludur. Bireyin, hayvanların, çocukların, kadınların, tüm canlıların, hatta kendisine karşı kendisinin haklarının bilincinde oimaması, beraberinde toplumsal ve çevresel bir bozulmayı getirir. Bu bozulmada doğanın bir sorumluluğu yoktur.
Bir canlının var olması, kendisine verilmiş kutsal bir haktır. Varoluş, bu hakkın, kendi doğallığı içerisinde yaşanabilmesini gerektirir. Yaşam, başka bir zamana ertelenemez, başka bir canlının yaşam süresine keyfî nedenlerle karar verilemez. YAŞAMI DEĞERSİZLEŞTİREN her bir SORUMSUZ EYLEM bir SINIR ve HAK AŞIMIDIR.
Yurtiçi ve yurtdışında kadın sanatçıların plastik sanatlar alanında konumunu sanatsal donanımını ve etkinliğinin geliştirilmesi için gerekli iletişim dayanışma ve iş birliğini sağlamak,toplumun kültürelkalkınmasına katkıda bulunmak,çağdaş sanat üretimine destek olmak,çocuk ve gençlerinsanata ilgi ve eğilimleriniartırmaya yardımcı olmakamacı ile 2008 yılında kuruldu. Sanatçı Kadınlar Derneğinin bugüne kadar yurt içinde ve yurtdışında pek çok sergisi açıldı.
Tohumluk Vakfı, köy ile şehir arasındaki ekonomik ve kültürel eşitsizliği ortadan kaldırmak, köylü ile şehirli arasında kaynaşma sağlamak ve her iki kesimin de birbirinden öğrenmesidir. Tohumluk Vakfı, kırsalın sorunlarını sadece dinleyen değil, aynı zamanda anlayan ve harekete geçen bir yapı olmak iddiasındadır. Eğitim, sanat ve kültür ışığını kırsala götürmek amacıyla kurmuş olduğu komiteler ve mesleklerinde profesyonel olan gönüllüleriyle çalışmalara başlayan Tohumluk Vakfı, kısa zaman içinde birçok proje başlatmıştır.
Kırsal yaşamın tüm gereksinimlerini bir bütün olarak değerlendirip fayda sağlamayı amaçlayan “Tohumluk Sosyal Yardımlaşma, Eğitim, Kültür ve Sanat Vakfı”, logosunda yer alan karahindibadan güç almakta ve bugün ülkemizin birçok köyünde bıraktığı tohumların yıllar sonra tüm ülkeye yayılacağına inanarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Élisabeth Vigée Le Brun (1755–1842) tarafından Hasır şapkalı otoportre,1782 yılında keten üzerine yağlı boya ile boyanmış, 97,8 x 70,5 santimetre boyutlarında bir otoportresi.. 1897 yılından bu yana Londra’daki Ulusal Galeri’nin koleksiyonunda yer almaktadır.
Amerikan ressam John S. Sargent tarafından Lady Agnew of Lochnaw Portresi 1892 yılında tuval üzerine yağlıboya 127 cm,genişliği: 101 cm boyutlarındadır.
Élisabeth Vigée Le Brun (1755–1842) tarafından 1784 yılında yapılan Portrait of Marie Gabrielle de Gramont, Comtesse de Caderousse eseridir. Ahşap üzeri yağlıboya yükseklik: 105 cm; genişliği: 75,8 cmdir.
İpekyolu eskiden ticaret yoluna verilen isimdi ve Asya’nın en Doğu’sunda kalan Çin’in Xian şehrinden başlayarak tüm Asya kıtasını ortadan bölen, Ortadoğu ülkeleri ile Anadolu ve Mısır topraklarından geçerek Akdeniz’e ulaşır ve oradan da Avrupa’ya kadar uzanırdı. İpek, baharat ve porselen gibi ürünlerin en ilkel yöntemlerle taşındığı İpek yolu, tarih boyunca kullanılan bir ticaret yolu olmakla birlikte farklı fikirlerin, dinlerin ya da çeşitli kültürlerin birleştiği bir rota oluşturmuştur. Kültürlerarası iletişimin ticaret aracılığıyla başlaması açısından insanlık tarihinde çok önemli bir rotadır. Günümüzde bu ticaret yolunun rotasını yeniden yorumlayarak, başlangıcı Çin’in Xian şehri yerine, Kore’nin başkenti Seul şehrinden başlayan, Türkiye’nin başkenti Ankara’ya kadar uzanan Çağdaş İpek yolu rotası çizmek istiyoruz. Bu kez kültürlerarası iletişimi ticaret yerine sanat sağlamaktadır. Yine ticari bir ortamda yani sanat fuarında eserler sergilenecek ama vurgulanmak istenen sanatın kurduğu uluslararası iletişim ve birlikteliktir.
UNESCO’nun 2023’ü Âşık Veysel yılı ilan etmesi üzerine düzenlenen Âşık Veysel Fotoğraf Sergisi, küratörler Nazender Süzer Gökçe ve Gürsel Gökçe tarafından organize edilmiştir. Sergide, Âşık Veysel’in torunu olan fotoğrafçı Nazender Süzer Gökçe ile gazeteci ve fotoğrafçı Gürsel Gökçe’nin özel koleksiyonundan seçilen eserler, Usta Fotoğrafçılar Ara Güler, Fikret Otyam, Ozan Sağdıç, Ergun Çağatay, Mustafa Türkyılmaz ve Anadolu Ajansı muhabirlerine ait fotoğraflarla bir araya getirilmiştir. Sergide ayrıca, Türkçe ve İngilizce edisyonları yayınlanan albüm, görme engelliler için hazırlanan Braille Alfabesi ve sesli kitap tanıtımı ile birlikte, Jochen Menzel tarafından hazırlanan Âşık Veysel belgeselinin gösterimi gerçekleştirilmiştir. Sergi, UNESCO üyesi 193 ülkede Âşık Veysel anma etkinlikleri kapsamında düzenlenmiştir, bu etkinliklerin bir parçası olarak Âşık Veysel’in sanatına ve mirasına uluslararası bir platformda vurgu yapmıştır.
Proje sahibi Dodi tarafından gerçekleştirilen “Bilim ve Sanatla İyileşeceğiz” projesi, Atis Fuarcılık sponsorluğunda hayata geçirilmiştir. Bu proje, 06 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem felaketi sonrasında Kahramanmaraş, Hatay, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Osmaniye, Kilis ve Elazığ illeri ile bölgedeki ilçe, kaza ve köylerdeki yıkıma maruz kalan insanların ruhsal iyileşmesine odaklanmıştır. Uygulama kapsamında, fuar davetlilerine takılan siyah bileklikler, vücut ısısına duyarlı siyah boya içermekte ve belirli bir süre sonra vücut ısısı ile şeffaf hale gelerek üzerindeki yazı olan “Bilim ve Sanatla İyileşeceğiz” mesajını ortaya çıkarmaktadır. Bu etkileyici proje, sanat ve bilimin insanların zorlu süreçlerdeki dayanıklılığına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Manifesto üzerinden ise, sanatın ve sanatçıların bu tür olağanüstü durumlarda toplumun moral ve dayanışma gücüne önemli bir katkı sağlayabileceği vurgulanmış ve projenin bu bağlamda özel bir sorumluluk taşıdığı ifade edilmiştir.
Bu proje, sanatçının iç dünyasının ve öznel duygu evreninin dış dünyaya yansıdığı sanat eserlerine odaklanarak, figürlerin sadece iki boyutlu tuvalde şekillendirilen görüntüler olmanın ötesinde bir anlam taşıdığına vurgu yapmaktadır. Sanat eserlerindeki figürler, sadece görsel bir yüzey değil, aynı zamanda izleyicinin belleğinde zaman içinde derinleşen ve boyut kazanan bir görsel anlatımın izlerini taşıyan yaşayan dış dünyanın zihinsel ve duygusal iz düşümlerini oluşturur. Projede, canlı heykellerin kullanılmasıyla, sanatçının benliğinden başlayarak izleyicinin belleğine uzanan üçüncü boyutun sembolize edildiği bir ifade arayışı bulunmaktadır.
06 Şubat 2023 saat 04.17’den beri acıların en acısını yaşıyoruz. Bir bina değil, bir şehir değil, hayatların, hayallerin yıkıldığı bugün, kurtarılanlar için ayakta kalmaya, kaybettiklerimiz için yaşamaya çalışıyoruz, geleceği birlikte inşa etme umuduna tutunuyoruz…
İnsanlığın kendi eliyle bilinçsizce yarattığı atık malzemeler, doğaya ve birçok canlının yaşantısına ciddi zararlar vermektedir. Hayvan heykelleri, insanların hayvanlar ve doğal hayat için daha adil ve farkında davranılmasını amaçlar. Hurda metal ve plastiklerden yapılan bu heykellerin hassas ve sıcak algıları dönüşümün ne denli etkili olabileceğini bize hatırlatır. Sanatçıların ürettiği bu heykeller onların bakış açısını anlattığı gibi dünya için faydacı bir mesajı da içinde barındırıyor.
Dışkapı Sanat Atölyesi, hastane içinde gönüllüler tarafından maddi bir kaygı olmadan oluşturulan bir inisiyatiftir ve Türkiye’de bir ilk olarak öne çıkmaktadır. Bu atölye, sanatın iyileştirici gücünü kullanarak hastane çalışanlarına ve hastalara fayda sağlamayı amaçlamaktadır. Bugüne kadar gerçekleştirilen faaliyetler, sanatın hayatın her alanında ne kadar faydalı ve verimli olduğunu göstermiş ve özellikle hastaların iyileşme sürecinde ve hayata olan bakışlarını olgunlaştırmada etkili bir rol oynamıştır. Sergide, atölye çalışanları ve hastalar tarafından üretilen eserler yer almaktadır, bu da sanatın iyileştirici gücünün bir örneğini sergilemektedir. Proje, çalışanların ve hastaların sanat aracılığıyla umut bulmasını hedeflemektedir, sağlık ve sanatın birleşiminde bir dayanışma ortamı oluşturulmuştur.
Bu proje, şiddeti temel bir insan hakları ihlali olarak tanımlayarak bireyin yaşam kalitesini ve öz saygısını zedelediğini ve toplumda birçok alanda eşitsizliğe neden olduğunu vurgulamaktadır. Geleneksel aile yapısındaki içsel sorunların dışa yansımadığı durumlar, adli vakalar ve şiddet mağdurlarının trajik hikayeleriyle gün yüzüne çıkar. Ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalanlarla empati kuran insanlar, genellikle sessizliğe gömülür ve “kimse bilmez dört duvarın içini” diyen zayıf sesler zamanla suskunluğa dönüşür. Projede, bu tabu konulara odaklanılarak “DÖRT DUVAR” adlı psikolojik bir sözleşme ve ev anayasası oluşturulmuş, bu anlaşmanın ilk maddesinin mutlak suskunluğu emrettiği vurgulanmıştır. Bu proje, şiddetle mücadelede farkındalık yaratmayı amaçlamakta ve suskunluğun kırılmasına katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
Atis Fuarcılık A.Ş. tarafından düzenlenen “Fresh Ankara” projesi, her yıl gerçekleştirilen bir etkinlik olup, Prof. Dr. Kıymet Giray’ın küratörlüğünde hayata geçirilmiştir. Proje, “Bugünün Gençleri Yarının Sanatçıları” anlayışı ve “Sadece Kendin Ol” slogarıyla genç sanatçılara destek vermektedir. Seçici kurulu Prof. Dr. İsmail Ateş, Prof. Dr. Zehra Çobanlı, Doç. Dr. Bülent Çınar ve Güzel Sanatlar Genel Müdür Yardımcısı Dr. Alper Özkan’dan oluşan etkinlik, 60 ilden 17-27 yaş arası 476 genç sanatçının eserlerini değerlendirmiştir. Bu değerlendirme sonucunda, 40 ilden 156 genç sanatçının üçer eseri sergilenmeye değer bulunmuştur. İlk etkinlik, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından organize edilen “Başkent Kültür Yolu” etkinlikleri kapsamında gerçekleşen “Fresh Ankara Çağdaş Sanatlar Sergisi” olup, 28 Mayıs – 12 Haziran 2022 tarihleri arasında düzenlenmiştir. Sergiye katılan 10 genç sanatçı, seçici kurul tarafından belirlenerek “Art Ankara Çağdaş Sanat Fuarı” na katılma hakkı kazanmıştır.
“Macsabal İpek Yolu Sergisi”, tarihi İpek Yolu’nun izinden giderek, Asya’nın doğusundan başlayarak Türkiye’nin başkenti Ankara’ya kadar uzanan çağdaş bir rotayı yeniden yorumlamayı amaçlamaktadır. İlk olarak, antik dönemlerde ticaretin yanı sıra fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin birleştiği önemli bir rota olan İpek Yolu’nun kültürlerarası iletişimi temsil ettiği vurgulanmaktadır. Ancak bu kez, geleneksel ticaret yerine, projede sanat aracılığıyla kültürlerarası iletişimin öne çıkarılması hedeflenmektedir. Sergi, ticari bir ortam olan sanat fuarında gerçekleştirilecek ve eserler sergilenecek olsa da, vurgu sanatın kurduğu uluslararası iletişim ve birlikteliktir. Bu proje, İpek Yolu’nun tarihini modern sanat aracılığıyla anlamlandırmayı ve farklı kültürleri bir araya getirerek kültürlerarası diyalogu desteklemeyi amaçlamaktadır.
Bu projede, siyah tuvallerle oluşturulmuş kapalı bir küp içinde gerçekleşen bir performans ile salgınlar, savaşlar, depremler ve insanın insanı maruz bıraktığı tüm karanlıklara atıfta bulunulmaktadır. Performans, içinde yer aldığımız karanlığa gönderme yaparak, bireyin iç dünyasının çevre ile etkileşimini siyah küpün iç ve dış yüzeyleri aracılığıyla temsil etmektedir. Proje, somut ve soyut bütünlüğüyle kadına bakışımızın resme bakışımızla benzerliğini vurgulayarak, kadının doğurganlığı ve yaratıcılığının insanlık için umut ve gelecek olduğuna dikkat çekmektedir. Siyah üzerine düşen ışıkla, kadının içinde hissettiği rengi yansıtarak karanlığı dönüştürebilecek potansiyele vurgu yapmaktadır. Bu performans, insanın yaşadığı zorluklara rağmen içsel gücünü ve dönüştürme yeteneğini simgelerken, kadının rolünü ön plana çıkarmaktadır.
“Izleyen Gölge”, yasa dışı devlet gözetimi örneklerini ortaya çıkarmayı ve ifşa etmeyi amaçlayan varsayımsal bir proje adıdır. Proje, kameralar, yüz tanıma teknolojisi ve diğer gözetleme yöntemleri kullanarak vatandaşları etik ve anayasaya aykırı bir şekilde izleyen devletlerin uygulamalarına ışık tutmayı hedeflemektedir. “Gölge İzleme”nin temel amacı, farkındalığı artırmak, hesap verebilirliği teşvik etmek, bireylerin haklarını korumak ve hükümet faaliyetlerinde şeffaflığı teşvik etmektir. Proje, bu tür gözetim uygulamalarına karşı toplumda duyarlılık yaratmayı ve kamuoyunu bilinçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu sayede bireylerin özgürlükleri ve gizlilik hakları konusunda daha bilinçli olmaları sağlanarak demokratik değerlerin korunması amaçlanmaktadır.
Bu mektuplar, doğanın ve yaşamın devamını sağlayan kutsal bereket iklimine ulaşmak, varlığın içinde doğurgan analar yetiştiren kutsal muktedir anaç enerjiye ulaşmak için yazılmıştır. Mektuplar, toprakların kuraklığına bereket olup umut getirmeyi amaçlamaktadır. Ancak, mektuplarda dile getirilen bir hüzün ve sorgulama, doğurgan bedenin gücünün, Anadolu’nun nehirlerini besleyen annenin büyüklüğünün, zamanla küçüldüğüne ve unutulduğuna dikkat çekmektedir. Anadolu’nun bereketini simgelerken, bir zamanlar güçlü olan bedenin artık oyuncak bebeklere dönüştüğü ve kızların feryatlarına kulak tıkandığı ifade edilmektedir. Mektuplarda, Anadolu’nun kadın figürü, evlatların hafızasında kutsal bir anı olarak yaşatılamayacak kadar küçülmüş ve yerini süslü biblolara bırakmıştır. Bu durum, evlatların kaybedilen saygılarını ve annelerine duydukları özlemi vurgular. Mektuplar, Kibele’ye hitap ederek şefkatli kollarını ve sorgulayan bakışını geri kazanmayı umut etmektedir.
MAI, çağdaş ve evrensel bir bakış açısıyla bilincin yükselmesine katkıda bulunmayı amaçlayan bir sanatçı kabilesidir. Arınma, paylaşım, özgürleşme, dayanışma, hafifleme, sadeleşme, doğa ile samimi iletişim, sürdürülebilirlik, yolculuk ve göçebe sanat gibi temaları benimseyen MAI, ticari olmayan ve çevreye duyarlı projeleri destekleyen bir inisiyatiftir. MAI, mavi rengin dinginlik, öze dönme, sabır ve hoşgörüyü simgelerken, ismi aynı zamanda sıvı ve Mayıs ayı anlamlarını taşır. Proje, sanatın gücünü kullanarak toplumsal farkındalığı artırmayı ve sürdürülebilir, çevreci projelere odaklanmayı amaçlamaktadır.
Bu projede, sanal gerçeklik (VR) teknolojisinin kullanıldığı bir varoluş alanı yaratılmıştır. “PASSTHROUGH’23” adını taşıyan proje, farklı jenerasyonlardan ve yetenek alanlarından gelen üç sanatçının dünyalarına VR gözlükleri aracılığıyla geçiş imkanı sunmaktadır. Heykeltraş Asaf Erdemli, sanal dünyanın milyonlarca modelden oluşan kütüphanesini fiziksel dünyada heykel yaparken kullandığı hurdalara benzetirken, Futurartist ve Murat Saygıner ise teknoloji ile sanatın kesişiminden ilham alarak kendi özgün yaklaşımlarını ortaya koymaktadır. Projede, sanatçıların özdeğerlerini yeni teknolojilerle birleştirerek geleceğe taşıdığı ve sanal gerçeklik aracılığıyla izleyicilere farklı evrenlere kapı araladığı vurgulanmaktadır.
Bu projede, global iklim krizi ve kuraklıkla birlikte ortaya çıkabilecek buğday krizine dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla bir sanat etkinliği gerçekleştirilmiştir. Sanatçılar Hayati Misman ve Yeşim Sanatçı’nın resim ve cam heykel eserleri, Gölbaşı Subaşı Köyü kadınlarından oluşan Tohumluk Vakfı Gönüllüsü ressamlarla birlikte bir kolaj resim çalışmasıyla bir araya getirilmiştir. Fuar standı, destek unsurları kullanılarak tamamen bir enstalasyon olarak tasarlanmıştır. Bu sanatsal çalışma, görsel öğeler ve sanat eserleri aracılığıyla buğday krizi konusunda toplumsal farkındalık oluşturmayı amaçlamaktadır.
Ankara doğumlu moda tasarımcısı Seren Erdoğan, 2015 yılından bu yana kendi adını taşıyan Haute Couture markasında çalışmalarını sürdürmektedir. Tasarımcı aynı zamanda akademik görevlerini yürüterek sektöre bilimsel katkılarda bulunmakta ve markasını güçlendirmektedir. Seren Erdoğan, 2012 yılında uluslararası “Chugtai Arts Awards” sanat ödülüne layık görülmüştür. Bu yıl Art Ankara fuarı kapsamında gerçekleştirilen “Woman in Art” teması çerçevesinde, 16 klasik Türk ressamının kadın portrelerini giysi tasarımlarına dönüştürdüğü özel bir proje sunmaktadır. Proje, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde sergilenerek ayrı bir anlam kazanmıştır. Ressamlar arasında Abdülmecid Efendi, Fikret Otyam, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Naci Kalmukoğlu, Neşet Günal, Nuri İyem, Osman Hamdi Bey gibi önemli isimler bulunmaktadır.
Proje, Türkiye’nin Güneydoğusundaki 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen 7.8 ve ardından 13:24’te gerçekleşen 7.6 şiddetindeki depremlerin yol açtığı kayıplara dikkat çekmektedir. Deprem bölgelerinin bilim ışığında daha güvenli hale getirilebileceğini vurgulayan metinde, Japonya örneğiyle yapıların deprem koşullarına uygun inşa edilmesinin insan kaybını azalttığına dikkat çekilmektedir. Deprem sonrası yaşanabilecek göçlerin önlenebilmesi için uzman kişilerin kentleşme planlamalarında etkin olması gerektiğine vurgu yapılırken, Zonguldaklı madencilerin “domuzdamı” adını verdikleri yaşam koridoru örneği kullanılarak, felaket sonrası güvenli geçişlerin nasıl sağlanabileceği ifade edilmektedir. Proje, Hacettepe Üniversitesi GSF Seramik ve Cam Bölümü öğrencileri tarafından gerçekleştirilen bir sergiye odaklanmaktadır. Sergide, öğrencilerin aynı temayla farklı düşüncelerle ürettikleri eserler, yaşam koridorunu sanat aracılığıyla nasıl kurduklarını göstermektedir.
Yaykıran Kardeşler Art Ankara’ya katılarak çocuklara, gençlere, yaşıt ve küçüklerine ilham
vermeyi ve resim sanatına yaklaştırmaktadırlar.
Kurgulanan enstalasyonda, insan yüzlerini temsil eden maskeler oluşturulmuştur. Bu maskeler duygu aktarım aracı olarak toplumun bir yansımasıdır. İnsanın çoğu zaman ifade edemediği şiddet, üzüntü, heyecan, şaşkınlık hatta mutluluk duygularının dışa vurumu, yüz ifadeleridir. TOBB ETÜ Mimarlık ve Tasarım Fakültesinin Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Elemanları ‘nın katılımları ile dijital illüstrasyon, fotoğraf ve karışık teknik eserlerle soyu ve kavramsal bir yaklaşımla, toplumsal cinsiyet eşitliği konusuna dikkat çekilmesi amaçlanmıştır.
Toplumsal cinsiyet rollerinin öldürücü alışkanlıklara dönüşmesini yerleştirme ve resimler ile eleştiren kavramsal sanatçı ve yazar Erhan Us’un mini sergisi; bedene tahakküm, fırsat eşitsizliği, güzellik kavramının dayatılması, metalaşma gibi konuları merkez alarak, Us’un geçen yıllarda 26 ülkede sergilenmiş yapıtlarından oluşuyor.
Etrafımızı saran belirsizlikten, sisten korktuk ve kaygılandık. Alıştığımız hayata alışamadığımız şekilde nasıl devam edeceğimizi öngöremedik. Her geçen gün hayatımızın her alanına nüfuz eden bu hastalığa karşı mücadele ederken, mesleğimiz dışında en iyi bildiğimiz şeye sanatın gücüne başvurduk. Sanat hem ruhumuza hem de fiziksel sağlığımıza iyi geldi, hoş geldi…
Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan 2022 Cam Yılı dolayısıyla yapılan projelerle, insanlık tarihindeki en büyük dönüştürücü malzeme olarak kullanılan camın gerçek değerini bulması için farkındalık oluşturulması, insan yaşamındaki, sanattaki ve teknolojideki inanılmaz tarihine yönelik dikkat çekme, geçmişten geleceğe uzanan gelişim serüvenine de tanıklık etme ve sanata yansıtılmasını izleme olanağı sunuluyor.
Süreç, başı ve sonu belli olmayan bir devinimdir ve yalnızca zaman, tüm boyutları kapsayacak kadar geniş; yalnızca doğa tüm boyutları sergileyecek kadar cömert ve yalnızca sanatçı, bunları fark ettiğini gösterebilecek kadar güçlüdür. Çoğunluksa, bu gerçekliğin farkına bile varmadan, iki boyutlu yaşayıp gider.
Küresel ısınmanın kırmızı alarm verecek boyutlarda artması iklim değişiklerine neden olmakta ve ülkemizde de büyük orman yangınlarına, sellere, fırtınalara, su sorununa ve özelikle kırsal alanlarda kuraklığın, çoraklığın, çölleşmenin artarak yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Küresel ısınma ve İklim değişikliği olgusunun dünyamız ve ülkemiz üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekmek, sanat yoluyla farkındalık yaratmak amacıyla “İklim değişikliği ve Kadın” temasıyla etkinlikler düzenlemiştir.
2013 Yılında Ankara’da doğdu. TED Koleji Özel İlkokul 3. Sınıfta okuyor. Pandeminin hayatı eve sığdırdığı dönemde hayallerini, iç sıkıntılarını, sevinçlerini, kaygılarını tuval ve duralitler üzerinde yağlı boya ve akriliklerle resme dönüştürerek yansıtmaya başlaya Sarp, tutkulu bir serüvenin içinde buldu kendini. İçinden geçen her şeyi soyut biçimlerle dışavurarak anlatıyor, hayatla arasındaki ilişkileri ve her şeyi.
Sanatın öznel gerçekliği, sanatçı ve sanat eseri ile yaşamın gerçeği iç içedir. Tek başına ve bağımsız olarak kavramların bir araya gelerek oluşturduğu soyut bütünlük, öznel gerçekliğinde entelektüel iletişim zincirlerine bağlıdır. Yaşam sürecinde öğrenme, öğretme ve oluştuğu her üçgenin köşelerini birleştiren şiirsel çizgi oluşturma çizgilerini dolduran eserler bir üçlemede sergileniyor.
Örümcekler için hem sofra hem tuzaktır, hem yaşam alanı hem barınaktır… Köşelere gizlenmiş korunmasız özgürlük evlerinde hem bodrumları hem bahçeleri, hem bugünleri hem de gelecekleri… Sonuçta, ağların varlığını korumak benim için de aynı…
Zamanın ağlarını örerken kadın kavramı bu kez ağa yakalandı… Kadınların hak etmedikleri halde sosyal özel hayatlarında yaşadıkları olumsuzlukların gölgesinde…
Fraktal sanatı üretken ambient müziğiyle birleştirerek insan vücudu üzerinden bir köprü kurmayı amaçlayan bir çalışma.
Pandemi ile birlikte çoğumuz öyle ya da böyle değiştik. Birçoğumuz ilk başta ne olduğunu anlamadık ya da anlayamadık. Etrafımızı saran sisin belirsizliğinden korkuyor ve endişeleniyorduk. Alıştığımız hayata nasıl devam edeceğimizi tahmin edemiyorduk.
Kırsalda sanat projesi, doğayı korumak, köylerin artan değerini hatırlatmak, sanat ile kırsal arasındaki bağlantıyı hatırlatmak ve karşılıklı etkilerine dikkat çekmek amacıyla tasarlanmış bir farkındalık projesidir. Sergi canlı performanslar ve bilgilendirici panellerden oluşuyor.
KIM YONG MOON
CANDAN DIZDAR TERWIEL
EMRE FEYZOGLU
HÜSEYİN ÖZÇELİK
DENİZ ONUR ERMAN
DUYGU KORŞONOR ÇINAR
İLHAN MARASALI
SEVİNÇ KÖSEOĞLU
AYTUNA CORA
AYLİN ALKAN
NERMİN ÖZÇELİK
NURTAÇ ÇAKAR
KAAN CANDURAN
IŞIL TÜFEKÇİ ARDIÇ
UFUK TOLGA SAVAŞ
HAYRİ MEHMET AYTEPE
DENİS DİLARA KESİMLİ
SEDA ARAPKIRLI
ÖDÜL IŞITMAN
MELİSA ENGINERI
SERCAN FILIZ
MUTLU BAŞKAYA
NAGİHAN GÜMÜŞ AKMAN
SONER PİLGE
AHMET BURAK HALICI
ATAÇ ELALMIŞ
AYBİGE DEMİRCİ ŞENKAL
BANU TAŞKENT
BÜLENT AYTAÇ
BÜŞRA AKTEKİNOĞLU
CEREN SOLMAZ
ERSAN ÇETİN
FAİKA CEREN ÇAĞLAR
HAMİD ALİOĞLU
IŞIK ÇUHACIOĞLU
İZZET GÜL
KAMİL AÇIKGÖZ
MEHMET ALİ DOĞAN
MEHMET BABAT
MEHTAP PAZARLIOĞLU BİNGÖL
MURAT OĞUZ
MUSTAFA BARDAKÇIOĞLU
ÖZGE GÖKBULUT ÖZDEMİR
PERVİN KURÇEREN
SİNAN DAĞ
“İyilik İçin Sanat Derneği”, dünya çapında genç sanatçıların eserlerini desteklemek ve sanat konusunda farkındalık yaratmak amacıyla sanatsever kadınların öncülüğünde 2016 yılında kuruldu.
1981 yılından bu yana 40 yıldır devam eden Pınar Uluslararası Çocuk Resim Yarışması ile çocukların duygu ve düşüncelerini renklerle ifade etmelerine olanak sağlamayı, onların entelektüel ve sosyal gelişimlerine ve güzel sanatlara olan ilgilerine katkı sağlamayı hedefliyoruz. Yarışma ile 2016 yılında yeni bir projeye imza atarak Pınar Çocuk Resim Atölyesi’ni hayata geçirdik. Atölye kapsamındaki uzmanlıklar aracılığıyla ücretsiz sanat eğitimi verdik ve bu sayede çocukların sanatta yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı oluyoruz.
“Çemberin kaderi sarmaldır” mottosuyla yola çıkan bu sergi, insanların pişmiş toprak parçaları ve donmuş suyun izini sürerken yaşadıklarını/yaşamadıklarını döngüsel bir seyirle ilişkilendiriyor. Bitti, bitti ya da daimi olarak tanımlanan her şey, paramparça olma anıyla birlikte bir sarmal içinde kendini buluyor/kaybediyor. Amorf olanda benliği bulma/kaybetme durumu her zaman doğuştan vardır, benlik her fırsatta başka bir kimliğe hazırdır. Kırılmalar, bölünmeler ve parçalanmaların eşlik ettiği her parçalanma, donmuş bir an/hatırayla yeniden buluşmayı temsil eder.
Üniversitelerimizin güzel sanatlar öğrencilerine “ARTANKAR 2021” kapsamında “Paradoks” temasıyla düzenlenen Yarışma çerçevesinde, katılımcılar arasında kabul görmüş kalıpları, dayatılan dogmaları ve ikilemleri sorgulamaları, keşfedip incelemeleri beklendi. paradokslar ve yaratıcı düşüncelerle özgün ve öncü sanat eserleri üretmek. “PARADOKS” Yarışmalarına 78 katılımcı eser sundu. Seçici Kurul, yarışmacılar arasından 10 katılımcının eserini Yarışma Şartnamesine uygun olarak sergilemeyi uygun buldu. Seçici Kurul ayrıca ilk 10’a girmeyen eserler arasından özel bir seçki yaparak genç sanatçı adaylarının eserlerinin “Paradoks” salonunda sergilenmesine olanak sağlıyor.
• Sanatçı çevresini, kentini, toplumunu, doğasını ve içinde bulunduğu dünyasını sahiplenir, sever. • Sanatçı açısından sahiplenmek, sevmek aynı zamanda sorumluluk almaktır. • Sanatçı sahiplendiği ortamın, sorunlarını dert edinir, sorgular; düşünce ve duygularını kendi yaratıcığıyla eserlerine yansıtır. • Sanatçının sahiplenmesi, karşı çıkışları, ifade biçimleri pasif değildir, aktiftir. • Yanlışlıklara, çirkinliklere, kötülüklere değil güzel olana, iyiliklere ve doğrulara dokunarak kendi sanatsal yaşam kültürünü oluşturur. • Sanatçının yerleşik yanlışlıklara, çirkinliklere ve kötülüklere karşı geliştirmiş olduğu sanatsal tutumlar, tavırlar ve karşı çıkışlar eserlerinde görünenler ve görünmeyenler olarak karşımıza çıkar. • Sanatın özünde bulunan bu alışılmışlığa, kanıksanmışlığa, statükoya ve yerleşik sorunlara karşı sanatsal duruşlar her sanatçıda farklı bireysel sanatsal yaklaşımlara bürünür ve eserlerinde hayat bulur. • Sanat eserleri bir kez ortaya çıktığında bu sefer sanat eserlerinin sanatseverler, sanat kurumları ve toplum tarafından sahiplenilmesi süreci başlar. Sanat eserlerinin galerilerde sergilenmesi, bienaller, festivaller ve sanat fuarları gibi büyük sanat buluşmalarının organize edilmesi sanatın, sanatçının ve sanat eserlerinin toplumsal olarak sahiplenilmesini sağlar. • ARTANKARA 2020 bu sene “sahiplenme” temasını öne çıkartarak gerek sanatçının kendi bireysel anlayışıyla çevresini sahiplenme sürecini, gerek bu bağlamda yarattığı düşündürücü eserlerini ve gerekse sanatın, sanatçının ve sanat eserlerinin sanat kurumları ve toplum tarafından sahiplenmesini sanat dünyasının gündemine getirmiştir.
Dünya üzerindeki her toplum gibi Türk toplumu da ağaçlara önemli anlamlar yüklemiştir. Türk Mitolojisine göre en önemli ağaç Kayındır.Kayın ağacı kutsal kabul edilmiş;ona adaklar adanmış ve dilek bezlerini ağacın dallarına bağlıyarak dileklerde bulunulmuştur. Dilek Ağacı çalışması; eğitim,kadına şiddet,sokak çocukları,sokak hayvanları ve doğayı koruma gibi birçok konuya duyarlılık anlamında dikkat çekmek için yapılmış bir farkındalık projesidir.
Seramik bölümü öğrencileri; seramik malzemenin, hem sanat hem de endüstri alanındaki önemini ve gelişimini kavramaları gerekmektedir. Bu nedenle öğrenciler teknolojik gelişimleri takip etmeli ve sanatsal çalışmalarında bu olanaklardan yararlanmalıdırlar. Tüm bunların yanında sanatın sadece el becerisinden ve teknik bilgiden ibaret olmadığını düşünerek ve ürettikten sonra da hayallerindeki nesne ile ortaya çıkan nesneleri karşılaştırmaları gerektiğini aktarmaya çalışılır.
“Tepeden bakarak alttan almak” başlığı ile kendi olmayan kendi gibi davranmanın kişiye kattığı değerleri görmezden gelerek toplumun her kesiminde giderek yaygınlaşan sahte davranış biçimlerine dikkat çekmek amacıyla, içinde bulunan ve gerçeğe dayanmayan büyüklük duygusunun çıkar ilişkilerinin etkisi altında verilen ödünlerin yarattığı yozlaşma ortamını eleştirmek amaçlanmıştır.
Liverpool John Moores Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi bünyesinde gerçekleşen proje, Liverpool’da çalışmış ve etkileşim içinde olan beş akademisyen sanatçının eserlerinin hem bağımsız bir vücut olarak hem de parçanın birbiri ile etkileşimiyle yeni bir vücut ortaya konulmasına dayanmaktadır.
ARTANKARA 2020 bu sene “sahiplenme” temasını öne çıkartarak gerek sanatçının kendi bireysel anlayışıyla çevresini sahiplenme sürecini, gerek bu bağlamda yarattığı düşündürücü eserlerini ve gerekse sanatın, sanatçının ve sanat eserlerinin sanat kurumları ve toplum tarafından sahiplenmesini sanat dünyasının gündemine getirmiştir.
Ankara Tabipler Odası tarafından, 14 Mart Tıp Haftası kapsamında düzenlenen “Aşı Korur ve Yaşatır” Temalı ilkokul ve ortaokul öğrencileri arasında düzenlenen resim yarışmasında her sınıftan ödüle layık görülen 5(beş) resim yer almaktadır.
Hayat bir film olsa bu filmi istediği gibi çekmek, kurguladıklarını deneyimlemek ister kadın… Duyguların dışavurumu olan yüz’ler ile an’ları yakalamak. Kahkaha, haykırış, çığlık, korku, ürperti an’larındaki yüz’leri birer kareye sığdırmak. Bir duygudan diğerine akan bu karelerle yeniden kurgulamak hayatı…
“Öfürükten Bir Sergi” , “Çağlar Boyu Kadın” , “Zamansız Kadınlar” ve “Ahh Süreyya” Kadınların toplumsal sorunlarına; kendi rızası olmadan ve iradesini dikkate almadan sömürülmesine uğradığı fiziksel ve sözlü şiddete, fırsat eşitsizliğine, giyim özgürlüğünün olmasına, cinsel obje olarak kullanılmasına dikkat çekmek için yapılmış bir duyarlılık ve farkındalık projeleridir.
Kıvrık biçimlerin, gören ve görüneni tarif eden gözlerin birlikte kurgulandığı bu yapıtlar , hem kadın Bedeninde en dikkat çekici unsuru olan yüzdeki dudakları ifade ederek, hem geleneksel form olarak yüzyıllarca kullanılan Çintemani desenini üst üste kesiştirerek, geçmiş, şimdiki ve geleceği yeniden düzeliyerek üst üste bindirmiş yeni modern bir form ortaya çıkmıştır. Bu biçimlerin kendi içinde oluşturduğu devinim kırmızı ve yeşil renklerle hız kazanır. Gözler canlı ve sabit değildir bir yandan bakar ve görür bir yandan da görünmek ister. Gören, aynı zaman da görünen olursa anlam kazanır. Bakanın ama görünmeyenin bir anlamı yoktur. Kıvrımların yüzeyde oluşturduğu belirgin biçimler geometrik sisteme karşıt bir durum oluşturur. Biçimler, sürekliliğe ve tekrara plastik bir anlam katar.
Kadınız önce, yılların getirdiği bin yılların, geleneğin, erkek gücün getirdiği binlerce eksimiz var… Yasaların getirdiği binlerce eksimiz var… Erkek, üstün demokratik! meclislerin kabule yanaşmadığı binlerce gasp edilen hakkımız var… Hayatta ve Sanatta çiğnenip geçilen haklarımız var. Bunca var’ın içinde bir türlü var olmayan bir KADIN fenomeni var. Tüm bu eksiler ve yoksunluklar yaşanadururken bir de bu evren içinde başka eksilerle yaşayan kadınlar var…
Gandhi, şiddetin getirdiği kötülüklerin kalıcılığından bahsetmişti büyük bir öngörüyle. Kötülük kalıcıdır elbette şiddetin uğursuz ve zavallı gölgesinde. Kadına şiddet, kalıcı bir kötülüğün utanç abidesi olmanın ötesinde, hiddetli bir zavallılık, kaba gücün aczi, insan olmanın yokluğu, toplumsal körlüğümüzün varlığıdır. Ki, bu varlık biçimi de yokluğun varlığı, bu tür bir varlığın da duyarlılık körlüğü suretinde insanlıktan azledişidir. Şiddete maruz kalanın görkemli acılarının var oluşu ve gökyüzüne yükselişidir. Sanat bu yükselişte sessiz çığlığın en somut ifadesidir. Şiddet dünyasında doğanların aslında doğmadığını, şiddetin kozasında yaşayan kadınları ilan edip duruyorlar bizlere: Duyurulur.
(Berk İlhan) Mürror gülümsemenin gücüyle açılan sihirli bir aynadır. Normalde yansıtmayan ve buzlu görünen yüzey biri gülümsediği zaman aynaya dönüşür. Etkileşimli ve insanı içine alan bir deneyim olarak tasarlanan Mürror kişileri kendine gülümsemeye davet eder.
(Sıkıntıdan Bir Sergi) Kadın Argosu sözlüğü’nün yazarı Filiz Bingölçe Anısına…
SANKİ HİÇ ÖLMEMİŞ GİBİ
Gazetelerin 3.sayfasında küçük puntolarla yazılmış bir haber. Öldürülmüşler bir hiç uğruna. Genelde gülen bir kadın yüzü. Direkt gözünün içine bakıyor ve tebessüm ediyor. 26 yaşında henüz. Eşinden şiddet gördüğü için ayrılmış annesinin evine gelmiş Elmas Demir. Eşi ben değiştim diyor, kadını değil ama onun ailesini ikna ediyor. Eve girdikten sonra da genç kadını defalarca bıçaklayıp öldürüyor. Kimi evlerde, kimi sokakta insanların gözü önünde öldürülüyor. Üzerlerine bir gazete seriliyor. Gazetenin üzerinde belki de yine öldürülen bir kadının resmi. Kimse görmek istemiyor. Örtülüyor üstü. Ama onlar orada. Sanki hiç ölmemiş gibi..
Otar Turmanidze ( Gürcistan ) Heykel Sanatçısı
Taylan’ın kuzeyindeki dağlık bölgede , Myanmar – Tayland sınırı yakınında yer alan Mae Hong Son’da yaşayan Long Neck Karen kadınları, boyunlarına taktıkları halkalar nedeniyle tüm dünyanın tepkisini çekiyor. Bu kabilenin kadınlarına daha 5-6 yaplarında küçük bir kız çocuğuyken bu boyunlukları takılmaya başlanıyor. Hayatları boyunca hiç çıkarmamak üzere. Karen kadınlarının bu halkaları boyunlarına takmasının sebeplerinden birisi köle ticareti yapılırken çirkin görünmeleri…
Automated page speed optimizations for fast site performance